Ballıkaya Deresi üzerinde 1977-1983 yılları arasında, bölgedeki tarım arazilerini sulamak için kurulan Demirtaş Barajı, küresel ısınma ve buharlaşma nedeniyle kuruma noktasına geldi. 2 bin 160 hektar tarım arazisinin su ihtiyacını karşılayan barajdaki çekilme, endişe yarattı. Kuruyan noktalarında derin çatlakların oluştuğu, koyun ve keçilerin otladığı baraj, dron ile havadan görüntülendi. Bursa Uludağ Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Efsun Dindar, barajdaki çekilmenin en büyük nedeninin küresel ısınmanın yanı sıra bilinçsiz tüketim olduğunu belirtti.
‘BİLİNÇSİZ TÜKETİM ÇEKİLEN SU MİKTARINI ARTTIRIYOR’
Bursa’daki su tüketiminin yüzde 72’sinin tarımsal sulamada kullanıldığını belirten Doç. Dr. Dindar, “Küresel iklim değişikliği ile küresel ısınmanın etkilerini gündelik hayatımızda görmeye başladık. Bir tarafta aşırı seller, yağışlar olurken; bir tarafta da aşırı sıcaklar ve kuraklık boyutuna ulaşan, önümüzdeki dönemlerde de su stresi ve su kıtlığı çekmemize sebebiyet verecek bir boyuta ulaşmış durumda. Bunun etkilerini dönemsel olarak daha fazla hissediyoruz. Bir yanda yağmur yağıyor seviniyoruz ama sıcaklıklar mevsim normallerinin üzerinde seyrediyor ki maalesef buharlaşma ile hem barajlarımızda hem de topraklarda ciddi bir kuraklık baş gösteriyor. Su kullanım oranlarına baktığımızda, yüzde 72 gibi büyük bir oran tarımsal alanda kullanılıyor. Çiftçimizin de sulamayı yeni teknolojilerle değil de daha eski teknolojilerle ve bilinçsizce kullanması durumunda da sulama barajlarımızdan, göletlerimizden, nehir ve akarsularımızdan çekilen su miktarı arttıkça, oranın da ekosistemi ve dengesi bozulmuş oluyor” dedi.
‘1 KİŞİ BİR GÜNDE 140 LİTRE SU TÜKETİYOR’
Yağışların azalmasına bağlı olarak Bursa genelinde, özellikle sulama barajlarının seviyelerinin düştüğünü belirten Doç. Dr. Dindar, “Kurak bir yaz dönemi geçirdik. Nüfusa bağlı olarak tüketimimiz sürekli devam ediyor. Bursa özelinde 1 kişinin bir günde tükettiği su miktarı, 140 litre civarı. Nüfusumuzu da düşünecek olursak, bu çok ciddi bir miktara tekabül ediyor. Yağışlar olmadığı durumlarda, barajlarımızın su seviyeleri bu tüketime bağlı olarak çok hızlı azalıyor. Sulama amaçlı barajlara baktığımızda, örneğin Demirtaş Barajı’na baktığımızda, maalesef ciddi miktarda suyun azaldığını, orada beslenen hayvanlar olduğunu bile görmek mümkün” diye konuştu.
‘GIDA KRİZİ İLE KARŞI KARŞIYA KALABİLİRİZ’
Küresel iklim değişikliğine bağlı su kıtlığı nedeniyle gıda krizlerinin ortaya çıkabileceğine dikkat çeken Doç. Dr. Dindar, “Bu yıl Dünya Gıda Günü’nün bir teması vardı. Burada suya vurgu yapıldı. ‘Su varsa gıda var’ denildi. Hem tarımsal sulama için suya muhtacız, bir de ürünler soframıza gelene kadar, sağlıklı ve dengeli bir biçimde güvenli gıdaya ulaşmamız için de ciddi miktarda suya ihtiyacımız var. Dolayısıyla bunu kullanırken; ciddi miktarlarda sarfiyatı engelleyecek bazı önlemler almamız gerekiyor. Damla sulama yöntemlerini geliştirmek, gelişigüzel suları çekmemek, çekilen suların kalitesi ve miktarı açısından da güvenli gıdaya olan etkisini de düşünerek, belki suya daha az bağımlı ürünler yetiştirmek. Çünkü iklim değişikliği ile yağışlar azalacak, sıcaklıklar artacak. Dolayısıyla suya çok ihtiyacı olan sebze meyveyi ektiğimizde, onlar sulamak için yeterli suyu bulamadığımızda, gıda krizi ile karşı karşıya kalabiliriz. Bu da hem gıdaya ulaşmakta sıkıntı çekmek hem de gıda fiyatlarının kuraklığa ve temine bağlı olarak bizler için can yakıcı olması demek olur” dedi.
‘GIDA VE SUYUN ÖNEMİ PANDEMİ DÖNEMİNDE HİSSEDİLDİ’
Gıda ve suyun öneminin pandemi döneminde derin hissedildiğini dile getiren Dindar, şunları söyledi:
“Gıdayı kendi imkanlarımızla, kendi tarlalarımızda, kendi çiftçilerimizin yetiştireceği yerli ürünler ile temin etmek; en güzeli. Hem pandemi hem savaş dönemlerinde gördük ki maalesef gıdayı temin etmek, güvenli gıdayı yeteri kadar temin etmek; çok zor şartlarda olabiliyor. Buna mahkum kalmamak için kendi kendimize yetebilmeyi, havamıza, toprağımıza, suyumuza sahip çıkarak, bunu yapabilmenin yollarını öğrenmeliyiz.”